Tekrar Baskılar

Oğluma Ahlâk Üstüne Öğütler

Felsefe profesörü Fernando Savater, anayurdu İspanya’da satış rekorları kıran, birçok dile çevrilen, esprili ve sürükleyici bir dille kaleme aldığı Oğluma Ahlâk Üstüne Öğütler’de, Odysseia destanından kutsal kitaplara, klasik edebiyattan günlük yaşama kadar birçok kaynaktan aldığı örneklerle, ergenlik çağındaki gençlere (ve tabiî onların ana/babalarına) “ustaca yaşama”nın yöntemi üzerine ipuçları veriyor.

Dolaylı Eylem

Ulus Baker “Yazı”sını, akışları, kazaları, olayları biriktiren, gösteren, kaydeden bir “Dolaylı Eylem” makinesi olarak kuruyor: “Yazmak iletişim kurmak değil direnmektir.”

Babamın Arkadaşları

Ziya Gökalp... Ömer Naci... Tunalı Hilmi... Doktor Abdullah Cevdet... Profesör Yusuf Akçura... Kara Kemal... Mehmed Emin Yurdakul... Profesör Fuad Köprülü... Bu liste uzayıp gidiyor. Demokrat Parti’nin önde gelen isimlerinden Samet Ağaoğlu’nun, babası Ahmet Ağaoğlu’nun arkadaşlarına ait anıları, döneme damgasını vuran önemli şahsiyetlerin portrelerinden oluşan ilginç bir panorama oluşturuyor.

Atatürk

İster bir gençlik buhranı, ister bir uyanış öyküsü diye okunsun, Atatürk, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Atatürk'ün gölgesinde oluşan benliğinin, bu benliğe nasıl kavuştuğunun, kısaca bir kimlik kazanımının öyküsüdür.

Bizans
Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı

Judith Herrin Bizans: Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı adlı kitabında, üzerinde yaşadığımız topraklarda yerleşmiş, esasında fazla belirgin olmayan “Bizans imgesi”ne ışık tutuyor. Bir tarihçinin gözünden ama aynı zamanda da bir hikâyecinin dilinden, zafer ve hezimetlerin tarihini değil, “Bizans nedir?” sorusunun yanıtını anlatıyor.

Zamanın Farkında

“Hayatı anlayamamak kadınları anlayamadığını söyleyen adamın sözü kadar perişan bir ifade gelir bana. Be nabekâr, kadını anlayıp da ne yapacaksın, yapacağın değişecek mi? Peki hayatı ne yapacaktım? Onu anlayayım diye psikanaliz mi öğrenecektim, Jung’ları, Laing’leri okuyup şizofreni yolculuklarına mı çıkacaktım, şeyhleri ayrı, doktorları ayrı mı etekleyecektim, kendimle ilgili hem de bu dünyama ait bir söz söyleyecekler diye kulak mı kabartacaktım? Söz doğru olsa zaten kaçardım, yalan olsa bayılır tekrarını duyayım diye yapışırdım da bunun neye faydası olurdu?

Nohut Oda

Melisa Kesmez evlerin içinde, odaların arasında usul usul dolaşırken, bir ayna tutuyor hayata: Hayatın kuytularını, o kuytularda yan yana yeşeren neşe ve kederi gösteren bir ayna. Nohut Oda, incecik sızıların, tatlı gülümseyişlerin kitabı…

Küçük Ağa

Küçük Ağa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı/Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme durumunda kalan insanları anlatır. Asırlardır sadece “halife-i ruyi zemin”in, padişahın açtığı sancağın altında savaşılacağı bilgi ve inancıyla yaşamış taşra insanlarının, halife-padişah çağrısının yokluğunda ve işgal haberleri yayılırken yaşadıkları ikilemlerin, açmaz ve iç çalkantıların, kendileri ve kaderlerine sahip çıkma hakkında yeniden düşünmek zorunda kalışlarının hikâyesidir.

Üçüncü Sanayi Devrimi
Yanal Güç, Enerjiyi, Ekonomiyi ve Dünyayı Nasıl Dönüştürüyor?

Üçüncü Sanayi Devrimi gerçeğinin bilindik ekonomi teorisini epey değiştireceğini, kapitalizmi adeta baştan tanımlayacağını öngören Rifkin daha yeşil bir geleceğin imkânlarını ortaya koyuyor.

Tarihten Güncelliğe

Türkiye toplumunun 1970’li yıllarda yaşadığı çalkantı içinde gündelik hayat ve “küçük şeyler”, “ayrıntı”lar üzerine düşünmek çok da gerekli görülmüyordu. Murat Belge’ye göre o yıllarda hayat sanki “tarih” ve “gündelik” olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Birinciye alabildiğine önem verilirken, ikinciye neredeyse hiç aldırılmıyordu.

Ferragus
On Üçlerin Romanı I

Balzac, “On Üçlerin Romanı” üçlemesinin ilk bölümünü oluşturan Ferragus’te, 1820’ler Paris’inin izbe arka sokaklarında yaşanan bir tesadüfün beklenmedik sonuçlara yol açabileceğini, görünenin ardındaki gerçeklerin şaşırtıcılığını, sürükleyici ve gizem dolu bir aşk hikâyesi çerçevesinde anlatır.

Salınmak
Hayattan Sevinç Duyma Sanatı

Wilhelm Schmid, Salınmak: Hayattan Sevinç Duyma Sanatı’nda, hayatın dayattığı yük ile kişinin güçlerini yeniden toplamasını sağlayan hafiflik arasında denge bulmayı öneriyor. Her şeyi akışta tutmaya çabalamak yerine, hem güzelliklerle hem gerilimlerle barışıklık içinde salınmanın yaşam sevincinin ön koşulu olduğunu örnekler eşliğinde tartışıyor.

Yürek Sürgünü

Mehmet Eroğlu, Yürek Sürgünü’nde, ilk romanlarını nihayetlendiren bir dönem panoraması çizerek, 1989 sonrasını anlatıyor. Siyasetin sonraki yıllarda nasıl biçimleneceğine dair erken tarihli öngörülerde bulunuyor. “Bir çağ ölürken yenisinin henüz doğmadığı bir zamanda yaşıyoruz.”

Sıdıka

Bir “Atilla Atalay kitabı”, yani yalın, derinlikli, mizahî, hüzünlü, efendi ve fırlama bir kitap.

Kalfa ile Kıralıça

İlhami Algör’ün, hikâye kahramanı/anlatıcısı bu kez de tarihin sayfalarında geziniyor, tabii ki yine bir kadının, kıralıçanın bakışları nezaretinde.

Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir

Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir Sezgin Kaymaz’ın ilk kitabı. Yer yer komik, baştan sona eğlendirici bir roman.

Zamanın Kelimeleri
Yeni Türkiye’nin Siyasî Dili

Tanıl Bora, Zamanın Kelimeleri’nde yakın tarihin siyasal hayatında döne dolaşa tekrarlanan deyim ve söyleyişlerin, sloganların, kalıp sözlerin izini sürüyor.

Soğuk Yakınlıklar
Duygusal Kapitalizmin Şekillenmesi

Hepimiz farkındayız, sayısız imge ve mesajın bombardımanı altındayız. Öyle ki, yarın, geriye dönüp baktığımızda bugünleri naif bir iyimserlikle de hatırlayabiliriz. Nasıl direniyoruz ya da sürükleniyoruz? Internet, televizyon, sosyal medya, endişeli modernlik, rasyonel ahmaklık, duygusuzluk, kaba menfaatçilik, fantezi ve paranoya ile içiçe yaşıyoruz.

Toplumsal Sözleşme
veya Siyasal Hukukun Prensipleri

Toplumsal Sözleşme, 1762’de yayımlandığında, halk egemenliği ve genel irade ilkelerini gündeme getirerek, yeni bir çığır açtı. Hakkında çok konuşulan ama gerçekte az okunan Toplumsal Sözleşme, üzerinden 250 yıl geçmiş olmasına rağmen, güncel siyasal tartışmalarımıza ışık tutmaya devam ediyor.

Tarih Boyunca Yemek Kültürü

Yemek yemek de başlı başına bir kültür, bir yaşam biçimi aslında. Hani “Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” denecek kadar belirgin farklılıklar var her toplumun yemek kültüründe. İnsanoğlu var olmaya başladığından itibaren doğada gördüğü her canlıyı nasıl yiyeceğe dönüştürebileceğinin hesabını yapmış sanki.

Zor Bir Ailede Büyümek
Geçmişi Onarmanın ve Hayatını Geri Kazanmanın Yolları

Her birimiz küçükken anne-babalarımızın içimize ektiği zihinsel ve duygusal tohumlarla büyüyoruz. Kimi ailelerde bu tohumlar sevgi, saygı ve bağımsızlık kaynağı olurken, ne yazık ki birçok ailede tohumların arasında korku, yaptırım ve suçluluk duyguları da bulunuyor.

Hovarda Âlemi
Taşrada Eğlence ve Erkeklik

Taşrada gece hayatının bir panoraması… Ekonomi-politik dinamiğinden eğlence kültürüne, davranış kodlarına, raconlarına… Osman Özarslan, taşrada bir modernlik deneyiminin de mekânı olan gazino ortamının derin bir analizini yapıyor.

Cin Aynası

Ercan Kesal “kendi kendimizle derdimizin” sır kâtipliğini yapıyor. Peri Gazozu kitabının izinde, insan halleri üzerine sohbet ediyor okuruyla. Ahlâkın “utanmayı bilmek” demek olduğunu bilerek, “çocuk aklının” safiyetini severek, rüyalarını kalbine sorarak…

Talat Paşa
İttihatçılığın Beyni ve Soykırımın Mimarı

Hans-Lukas Kieser, Talat Paşa, İttihatçılığın Beyni ve Soykırımın Mimarı’nda, etno-milliyetçilik ve siyasal İslâmla güç kazanan, radikal “çözüm”lere ve şiddete açık bir adamın dönemini anlatıyor. 1908 Jön Türk Devrimi’ndeki rolünden, sürgüne ve orada öldürülmesine kadar uzanan bir aralıkta hayatını ele alıyor, Talat’ın önceden fark edilmemiş gücüyle imparatorluğun fiili lideri olma yolunu izliyor. Savaş dönemi İstanbulu’nu yansıtmanın yanı sıra Talat’ın başvurduğu yöntemlerin nasıl felaketle sonuçlandığını, Ermeni soykırımının korkunç boyutlarını ve Talat’ın aslında modern Türkiye’nin siyasi öncüsü olduğunu öne sürüyor.